21.yüzyılın ebeveynleri, çocukları için doğru ekran süresini düzenlemeye çalışırken teknoloji hızlı bir şekilde gelişmeye devam ediyor. Ebeveynler, çocukları ve teknoloji arasındaki yoğun ilişkiden endişeleniyor olsa da dijital dünyanın sunduğu fırsatlar göz ardı edilemez boyutta. Örneğin bir çocuk, doğru yönlendirmelerle seçilen video oyununu oyun oynarken yeni yetkinlikler ve beceriler kazanıyor olabilir.
Bu konuyla ilgili İletişim Doktoru Umut Kısa ile kısa bir röportaj gerçekleştirdik.
Röportaj: Selinay Yüksel
1. Günümüzde ebeveynlerin çoğu rahatsız olsa da çocuklar çok fazla video oyunu veya çevirimiçi oyun oynuyor. Peki çocukların oyun oynama motivasyonu nereden geliyor?
Oyun oynama motivasyonu birçok şekilde değerlendirilebilir ama ben bu konuyu Özyeterlilik Teorisi gözüyle bakmayı daha doğru buluyorum. Bir oyun oynadığınızda bir çocuğun bazı ihtiyaçları karşılanır. Örneğin 80’lerde teknolojisi çok daha geride olan Amiga 500’de Lotus Turbo Challenge oynuyor olsaydınız bu sizin ‘Yetkinlik’ ihtiyacınızı karşılardı. Arabanızla her parkuru daha hızlı bitirdiğinizde kendinizi bir üst seviyede hissederdiniz ve yetkinliğiniz gelişirdi. ‘Yetkinlik’ ihtiyacınız karşılandığı için oyunu oynamaya motive olurdunuz. Aslında her oyun sonunda kendimizi geliştirip bir sonraki oyunda daha iyi bir hâle geldiğimiz için motive oluyorduk. Çünkü her aşamada daha yüksek puan almak serotonin hormonumuzu yükseltiyordu..
Teknoloji ilerledikçe oyun tasarımcıları daha ileriye gittiler ve sizin kendi kimliğinizi seçmenizi ve bu kimlikle gerçek dünyadakinden çok daha özgür olmanızı sağladılar. Örneğin GTA’da birini öldürebilecek kadar özgürsünüz ama aslında oyun tasarımcısının sizin özgürlüğünüzü belirlediğini fark edemiyorsunuz. Bu da otonomi ihtiyacınızı karşılayan bir hale geliyor. İnsan otonom ve özgür olabilmek için güçlü bir ihtiyaçı duyar.
Oyunların üçüncü özelliği ise ilişki kurmanızı sağlar, okulda oyunlar hakkında sohbet edersiniz ya da Avustralya’da biriyle aynı takımda yer alırsınız. Özellikle çevrimiçi oyunlar sizin ait olma ihtiyaçlarınızı da karşılıyor. Eskiden saatlerce atari salonunda arkadaşlarımızla kalmak mümkün değildi ama evde saatlerce online kalabilme şansımız var.
Yani özetle özyeterlilik teorisinin 3 motive edici unsurunu sayabilirim. 1. Yetkinlik İhtiyacı 2. Otonomi İhtiyacı ve 3. Ait ve İlişkili Olma İhtiyacı
2. Oyun oynamanın çocuklara kazandıracağı yetkinlikler nelerdir?
Oyun çök yönlü bir araç ve aynı zamanda yetkinliğin kendisidir. Video oyunları (ve dijital oyunlar) eğitim açısından iki önemli kapasiteye ve avantaja sahiptirler. Bunlardan ilki çocukların aldığı keyiftir. Deneme yanılma yöntemi ile başarısız olsanız da yeniden denemenizi sağlar. Yani başarısızlığa ilişkin duygusal yükü azaltır. Başarısızlık korkusu önemli bir başarma engelidir. Kent yaşamı, kırsal yaşama göre çocuklara bundan 20 yıl önce sahip oldukları oyun imkânlarını vermemektedir. Başarısızlık korkusunu azaltabileceğimiz oyunlar günümüz dünyası kent yaşamı için pratik olarak dijital oyunlarla sınırlanmıştır. Bugünün öğrenme ortamı olarak kabul edilen okulların zamanlarının çoğu; bugünün dünya etkinliklerinin diline uygun olmayan türde bir dinleme, yazma ve okumaya ayrılmıştır. Çocukların önemli bir kısmı not almak ve başarılı olmak dışında bunları dinlemekle ilgili hiçbir iştah duymuyorlar ve etkilenmiyorlar. Öğrendikleri şeyin gerçekten ne anlama geldiğini kavramaya çalışmıyorlar.
İlkçağ ya da dinozorlar hakkında tarih dersi almaktansa FAR CRY PRIMAL’da cilalı taşla mızrak yapmak BEAST BATTLE SIMULATOR’da T-Rex ile Raptor savaşırken onların ve dönemin özellikleri öğrenmek istiyorlar. Ya da Assassin’s Creed Odyssey’de mitolojiyi anlamak kolaylaşıyor. Bunu yaparken amaçları öğrenmek değil sadece oynamak. Üstelik dinozorların ismini sınıfta öğrenen çocuk ile oyunda öğrenen çocuk arasında öğrenme hızı ve bilginin akılda kalıcılığı açısından anlamlı bir fark var.
İkincisi ise video oyunları ile bilişsel kapasite arasındaki pozitif ilişki. Her ne kadar korelasyon olmadığını iddia eden birkaç çalışma olsa da çalışmaların ağırlığı pozitif ilişki olduğu yönünde.
Bir çocuk, oyun oynayarak öğrenmenin doğru cevapları bulmaktan daha önemli olduğunu fark edebilir. Benzer şekilde, oyun aynı zamanda bir kişinin hedef rollerini net bir şekilde tanımlamasına olanak tanır; bu da duygusal yatırımların yanı sıra güçlü tanımlamaları teşvik eder; böylece oyuncular, eşit derecede önemli, performans ve simülasyon olan iki beceriyi öğrenirler.
Oyunların direkt ilişki içerisinde olduğu bir çok yetkinlik vardır: Yargılama, Müzakere, Kolektif Zekâ, Transmedya Navigasyon, Faydalanma, Performans, Simülasyon gibi.
3. “Teknoloji” 21.yüzyıl becerilerini çocuklara kazandırmakta nasıl rol oynuyor?
Dijital dünya, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası hâline geldi. Her ne kadar dengeli kullanmak önemli desek de -bunu diyen insanlar olarak bizler bile- teknolojik cihazlara yapışık bir hâlde yaşıyoruz. Teknolojik araçların kullanımıyla ilgili zararların ne kadar yüksek olduğunu söyleyen insanlar bile bilim adamlarından çok sosyal medyada fenomen hâline gelmiş durumda ve beklendiği gibi takipçilerinin daha fazla paylaşabileceği içerik üretme yarışındalar. Sosyal medyanın ya da dijital tüketimin bize ne kadar zarar verdiğini anlatanlar bunu yine dijital medya aracılığı ile yapıyorlar. Elbette ben de bu gruba dahilim. Sadece bu ifadeyi “ne kadar yanlış yapıyoruz” cümlesiyle birlikte kullanmıyorum. Çünkü yaşadığımız dijital çağda başka şansımız olup olmadığından emin değilim.
Teknoloji kavramı kendi başına bir şey ifade etmiyor. Sonuçta o bir araç. Önemli olan onu nasıl kullandığınızdır. Çocuklar teknolojiyi bizden daha iyi kullanıyorlar ve kullanacaklar. Bu onların bizden çok daha becerikli olacaklarını gösteriyor ama hangi yönde olacağı yine onların ahlaki eğitimlerine ve değerlerine bağlı. Ancak gelecekte ihtiyaç duyacakları becerileri okullardan mı yoksa teknolojiden mi alıyorlar derseniz kesinlikle ikincisi derdim.
4. Dijital çağda ebeveyn olan kişilere önerileriniz neler?
Bir çocuğun dijital ortamlarda olmasını engellemek ile sokağa çıkmasını engellemek arasında tahmin edildiği kadar fark yok. Üstelik biz ebeveynler olarak her ikisini de kısıtlamaya çalışıyoruz. Yanlış olansa sokağa ya da dijital ortamlara çıkmak değil, asıl mesele sokakta ya da dijital ortamlarda kendimizi koruyacak ve fayda yaratacak şekilde bulunmanın önemli bir eğitim süreci gerektirmesidir.
1980’lerden önce doğanlar o zamanki adıyla TV 1’de verilen Bay Yanlış ve Doğru Ahmet reklamlarını hatırlayabilirler. Sokaklar; çocuklar için tehlikeli olduğundan bu ikili, çocuklara kamu spotları yoluyla dışarı çıktıklarında, açık alanda futbol oynadıklarında ya da trafikte nasıl davranmaları gerektiğine ilişkin öğütler ve tavsiyeler verirlerdi. Bu reklamların amacı sokağa oyun için çıkan çocukların hayatlarını korumaktı. Eğer ebeveynler ve kültürel ortam, sokakta nasıl davranılması gerektiğine ilişkin bu dersi çocuklarına aktarmasalardı, çocuklar tüm kuralları ve ahlakı sokaktan öğrenirlerdi. Sokaktan öğrenecekleri şey de maalesef her zaman doğru ve kendilerini koruyabilecekleri kurallar olmazdı. Sonra da ebeveynlerimizden “Sokak çocuğu mu oldun sen!” cümlesini duyardık.
80’lerin dışarı çıkma yasaklarıyla bugünün dijital yasakları birbirlerine sıkı sıkıya bağlı. Önemli olan sokağa çıkmamak ya da dijital ortamlara girmemek değildir. Asıl mesele dijital ortamlarda doğru ve faydalı davranışları gerçekleştirebilmektir. Eğer dijital yetkinliklere sahipseniz, güçlü dijital bir zekânız var demektir. Geleceğin dünyası tamamen dijital olacak ve dijital dünyada var olabilmek için dijital çağda gereken yetkinliklere sahip olmaktan başka şansımız yok.
Dijital yetkinlikler sadece teknolojik araçlara ilişkin değildir, dijital olan çağda ayakta kalabilmek için gerekli olan iletişim yetkinliklerini de kapsamaktadır.
Sadece bir ebeveyn olarak benim değil aynı zamanda okulların da yetkinliği oldukça önemli. Eminim hepiniz çocukların her geçen gün okullardan daha fazla nefret ettiklerini fark etmişsinizdir. Kimimiz bunun için okulları ya da dijital oyunları suçluyoruz. Okulu seven bir çocuğunuz varsa bile kendinizi şanslı hissetmeyin çünkü okullar geleceğin ihtiyaçlarını karşılamıyorlar.
Peki ebeveynler olarak biz bu gelişimlere yeterince hazır mıyız?
Bay Yanlış hâlâ hayatımızda ama ya Doğru Ahmet? Tüm ebeveynlerin, eğitmenlerin, rehberlerin, koçların, okulların Doğru Ahmet olma zamanı geldi. Araçlar tahmin edildiği kadar önemli değildir ama o araçların hangi erdemlilik seviyesinde kullanıldığı ve hangi amaca hizmet ettiği önemlidir. Bu yüzden ebeveynlerin rehberlik etmeye başlamadan önce dijital okuryazarlığa sahip olmaları gerekiyor.
0 Yorum